Merhaba Üreten Türkiye!
14 Ekim 2020

Merhaba Üreten Türkiye!

Girişimcilik ve Üretim Üzerine

Dünyanın ilk 10 ekonomisine girmek ve orada kalıcı olmak istiyorsak üretmek ve ihraç etmek zorundayız.

Dünyanın ilk 10 ekonomisine baktığımızda istisnasız üreten ülkelerin bu listede olduğunu görebiliyoruz. Sadece ekonomik açıdan değil, stratejik açıdan da üretim hassas bir konu. Dünyada yaşanan savaşlar artık tamamen ekonomik silahlar kullanılarak yapılıyor ve bu nedenle gelecekte üretim gücünü elinde tutan ülkeler, her zaman denge unsuru ve güç sahibi olacaklar.

Üretmek zorundayız ama ülkemizde değişik bir algı var. Birileri üretsin, yatırım yapsın, ülkemiz büyüsün. Bu zorunluluk, sadece birkaç girişimcinin ve yatırımcının değil, tüm ülkenin öncelikli zorunluluğu olmalıdır.

Her bir birey ekonomi nedir, girişimcilik nedir, dünya ekonomisinde nasıl söz sahibi oluruz gibi soruları kendisine sormalıdır. Ancak bu şekilde kendimizi sorgulamaya başladığımızda üretim olgusunu hissedebilir, ülke olarak üreten ve ihraç eden bir ekonomi yaratabiliriz.

Teknolojik üretim alanında faaliyet gösteren fabrikadan bir görüntü


Odağımızda Üretim Olmalı

Odağında üretim olmayan bir toplulukta üretmek en zor iştir. Adeta herkesin dinlenmek ve eğlenmek için gittiği bir tatil beldesinde çalışmak gibidir. Ama birileri çalışmazsa o tatil beldesinin nasıl bir hal alacağını düşünün. Restoranlarda servis yapılmayacak, çöpler toplanmayacak gibi birçok şey sayabiliriz. İşin sonunda artık orası tatil beldesi değil, kimsenin bulunmak istemeyeceği hayalet bir belde olacaktır. Bir de o tatil beldesine tatil için gelenlerin çalışanlara niye çalışıyorsun, sen de tatil yapsana gibi tavsiyelerde bulunduğunu düşünün. İşin içinden çıkılmaz bir hal alacaktır.

Ülke genelinde de durum aynen bu şekilde. Üretim zor, riskli ve meşakkatli bir yol. Ama üretemezsek, ülkemizin durumu kimsenin bulunmak istemeyeceği bir tatil beldesine dönüşecektir. Bu tespitte bulunmak için bir ekonomist olmaya gerek yok.

Ayrıca üretimin önündeki en büyük engel, her şeye erişimin bu kadar kolay olduğu, kısa yoldan zengin olmak fikrinin giderek yaygınlaştığı; borsa, altın, döviz gibi enstrümanlarla paraya para katmanın giderek cazip hale geldiği mevcut bir ortam haline gelmesidir. Borsa İstanbul’da 1 Ocak 2020’den bu yana yatırımcı sayısındaki artış 65.000. Her bir yatırımcının ortalama 50.000 TL mevduatını Borsa İstanbul’da değerlendirdiğini düşünürsek, bu kısa sürede ortaya çıkan yatırım toplamı 3,25 milyar TL. Ayrıca yabancı yatırımcı %51 ile en düşük seviyede. Bu tabloyu yıllar önce yaşadık; borsada olabilecek bir dalgalanmada kayıplar, üzüntüler, aile dramları yaşanacak. Peki üretime bir katkısı var mı? Katkısı olmadığı gibi çok büyük zararları olacak. Para kazananlar, niye uğraşayım ne güzel kazanıyorum diyecek. Kayıp yaşayanlar bundan sonra girişimlere çok daha tedirgin yaklaşacak.

Girişimcilik Potansiyelimizi Değerlendirmeliyiz

Halbuki pırıl pırıl birçok gencimiz fikirlerine destek arıyorlar. Özellikle genç girişimciler için onlara özel genç girişimci destekleri mevcut. Bazen bu platformların sağladığı 100.000 TL’lik bir destek ile başlayan bir fikir milyar TL’lere ulaşabiliyor. Bu noktada devlet destekleri var ama üretim bilincinin temelinde devlet sadece kolaylık sağlar, finansman değil. Bizde ise her şeyi devletten bekleyen bir yaklaşım var; üretim bilincinin tam tersi bir yaklaşım. Bu kapsamdaki ekonomik faaliyetlerimizi artırmak için serbest piyasa ekonomisinin farkında olmalı ve öncelikle girişimcilik alanında kendi üzerimize düşen görevleri yerine getirmeliyiz.

Şunu unutmamak gerekiyor, Türkiye potansiyeli çok yüksek bir ülke. Pratik zekaya sahip, yaratıcı, yenilikçi bir insan profilimiz var. Ama gerçek anlamda değerlendirebiliyor muyuz? Kesinlikle hayır. Yapabildiklerimize bakıp yapmadıklarımızı görünce insan gerçekten üzülüyor.

Ekonomik büyümeyi tarif ederken kullanılabilecek finansal bir tablo görüntüsü

Ne yapmamız lazım? Öncelikle toplumsal olarak üretim bilincini benimsemeliyiz. Üretim, strateji ve fikirle başlar. Üretimin her zaman otomobil üretmek, buzdolabı üretmek olmadığını ve herkesin üretebileceğini öğretmemiz gerekiyor. Ev hanımının çikolata, pasta üretip satarak marka haline geldiği ve benzeri başarı hikayeleri duymuşsunuzdur. Bu kadar çok fikir sahibinin bir araya geldiği başka bir ülke görmedim. Ama birçok fikir maalesef bu bakış açısı olmadığı için yok olup gidiyor. Bir gün başka bir ülkede aynı fikir hayat bulduğunda bir Türk’ün, ilk ben düşünmüştüm dediğini mutlaka duyarsınız.

Girişimcilik Serüvenim

Benim de girişimcilik hayatım böyle başladı. Bir gün iki duyguyu o kadar yoğun hissettim ki artık kaçınılmaz olan girişimcilik serüvenim başladı. Aklıma gelen her fikir sadece fikir olarak kalmayacak, gerçekleştireceğim ve her şeyi yurtdışından almak zorunda değiliz, biz de üretebilir ve onlara satabiliriz. Bu duygularla başladığım “Nesnelerin İnterneti” dünyasındaki girişimcilik serüveni bugün farklı noktalara ulaştı. Ama bu iki duygudan hiçbir zaman ayrılmadım.

Blogdaki ilk “merhaba” yazımda da bu iki duygu ağır bastı ve “üreten Türkiye’ye merhaba” diyeceğim gün için yazmaya başladım. Bu kendimiz için değil çocuklarımız, torunlarımız için bir sorumluluk ve görevdir. Her sabah uyandıklarında, “Bugün bu ülke için ne üretebilirim?” motivasyonu ile başlayan nesiller yetiştirmeliyiz.

Rakamlar, istatistikler, olumsuzluklar, hayal kırıklıkları... Hiçbiri kurulan hayale engel değil, tek bir şartla: İnanacağız ve Çalışacağız!


Merhaba Üreten Türkiye!
Erhan Binici
CEO / Ankaref İnovasyon ve Teknoloji AŞ